13 Haziran 2011 Pazartesi

Türbülans gibi mesela

Başlangıçlar her zaman korkutur beni. Mesela uçağa bindiğim ilk anlar... Uçak kalkmaya başladığı o, kanat çırpmaya çalışır hali... Sanki başaramayacakmış gibi geliyor her kalkışında. Özellikle ben içindeysem ve kanatlara en yakın koltuktaysam. Genellikle cam kenarında ve tek başıma yolculuk yapıyorum ve bir de korkmuyormuş gibi yapıyorum. Huyum bu, yanımda korkan biri varsa onu sakinleştirmek için sanki hiç korkmuyormuşum gibi davranıyorum. Ne kadar başarabiliyorum, bilmiyorum.

Başlamak zordur; söylemiştim. Ama belki de aslında uçaktaki en büyük korkuyu, uçağı yönetenler -pilotlar ve hostesler yaşıyor. Kalkarken değil belki ama uçuş süresince gerçekleşecek herhangi ters bir durumda -düşünsenize uçak türbülansa girdiğinde... Sanki çakıllı bir yolda gitmeye çalışıyorsunuz gibi, hatta içinizi hop ettirecek kadar da çok çakıl var gibi. Durumu kontrol altına alan host ve hostesleri örnek almak lazım o yüzden hayatın her anında.

Korkmak, geleceği görememekten dolayı, ölümden dolayı içimize işledi bu zamana kadar. Eğer uçağın sağ salim ineceğini biliyorsan neden kalkışında bu kadar korkasın ki, öyle değil mi? Gelecekten korkarak, kalkış sırasında keyif almaya çalışmamak çok saçma. O yüzden artık kalkıştaki korkumu kabul edip, gerçek korkuyu hissetmeye çalışıyorum. O an'ı en derinine kadar içinde hissederek... Gelecek, zaten gelecek. Sen korksan da, korkmasan da...

11 Haziran 2011 Cumartesi

Şu aynayı kırmak lazım

Baktığın zaman gördüğün şeylerin gerçekliğini sorguladığın zamanlar olmalı. Mutlaka!

Kimi zaman -kendini- yaşadığın ya da yaşattığın metaforun içinde mutlu görebilirsin. Kimi zaman yalnız, kimi zaman öfke dolu ya da üzgün... Oysa ki yaşandığı halde farkına bile varılmayan milyarlarca "an" dolanıyor etrafta.

Farkına varmanı istediğim tek bir şey var; o da aklını kurcalayan şeylerin, kendi aklının yaratıcılığından kaynaklandığını kabul etmen. Mesela saçlarını uzun görmek istiyorsun; en yakın kuaföre gidip bir peruk alır, kendini görmek istediğin gibi görürsün. Artık hep istediğin gibi uzun saçlı, mutlu, her şeyi yolunda, evi, işi, arabası son moda, karşı konulamaz birine dönüştün. Kendine neden hep aynalardan bakmaya bu kadar niyetlisin, hiç düşündün mü?

Hep takındığımız maskelerden bahsedip durduğumuz, başkalarına karşı 'dürüstmüşüz' gibi yapmamız gerektiği söylenen bir dünyada yaşıyoruz. Yapmayın lütfen. Hangimiz hayatını kendine karşı, ne kadar dürüst yaşıyor ki? Hep başkaları var hayatımızda. Seni oluşturan şey 'başkaları' mı sanıyorsun?

Aynadaki yansımana baktığında gördüğün şey, yalnızca başkalarının gözünden kendini görmek istediğin şeklin. Bir şeyler ya genlerinden geliyor ya da sana dayatılıyor bu dünyada. Kafaların boşaltılıp, yerine cinsiyetlerin, ırkların, paranın, itibarın yerleştirildiği bir dünya burası. O yüzden 'Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.' alıntısından kendine pay çıkarmanın zamanı geldi.

Neden bahsettiğim konusunda fikri olan var mı?

7 Haziran 2011 Salı

Bugün...

Duyguların sabitlenmediği ve anların daha da değerlendiği kısacık ömrüme, koskoca hayaller ve rengarenk rüyalar sığdırabilmeyi istiyorum. Her yeni gülümseyişim yepyeni yarınlar için yol göstersin istiyorum. Hayallerin rüyalara karıştığı gerçeklerle yüzleşmek istiyorum.

İnsanoğlu, korkuyla yüzleşiveriyor böylesine masumca istekleri karşısında. Cevapları ya da savunması olmayan yalanlarla karşılaşıveriyor. 'Ya' diyor; 'ya tüm bu dileklerim hayal olarak kalırsa?'... Ne saçma değil mi? Saçma çünkü her zaman karşımıza iki olasılık çıkıyor ve bir seçim yapmamız gerekiyor. İşte bu seçim senin ya da benim korkumun ya da korkunun ta kendisi! Korkmak yerine üzerine gidilecek yüzlerce yalan, yaşanacak binlerce hayal var. İzin ver ve sadece derin bir nefes al. Çünkü her yeni gün bir başlangıç...

Yeniden başlıyoruz.